Psikoterapi nasıl iyileştirir?
- Kadir niğdeli
- 7 Tem 2022
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Kas 2024
Psikoterapi nasıl iyileştirir sorusuna yaklaşık 100 yıl önce psikanalizin ilk hastalarından birinin verdiği cevap hala geçerliliğini koruyor. Bu hasta o dönem yapılan işi bir "konuşma tedavisi" olarak betimlemişti. Aradan geçen yıllardan sonra hala psikoterapinin nasıl iyileştirdiğini düşündüğümüzde en önemli aracının "konuşmak" olduğunu görüyoruz. Bu tanımı biraz daha açmak gerektiğinde “insanın kendini tanıması”, "kendisiyle ve sorunlarıyla yüzleşmesi” ve “belli becerileri kazanması” alt başlıkları sıralanabilir. Daha sistematik ve iyi bir cevap Jeremy D. Safran’ın, 2014’de Okuyan us yayınlarından çıkan Psikanaliz ve Psikanalitik Terapiler kitabında yer alıyor. Bu yazıda Jeremy Safra’nın bu soruya verdiği cevabı özetlemeye çalışacağım. Psikoterapi boyunca yaşanan değişimlerde etkili olan değişim düzeneklerini inceleyeceğiz.
1. Bilinçdışının bilince taşınması
En temel değişim düzeneği olduğu söylenebilir. Neyi, neden yaptığımızı anlamak onu değiştirebilmenin ilk koşuludur. Bilinçdışı süreçlerin farkına vararak onları bilinçli hale getirmek psikanalitik psikoterapilerin en önemli çalışma aracıdır.
2. Duygusal içgörü
İç görü birçok farklı alanı kapsar. Duygusal iç görü ise düşünsel materyal ile bağlantılı duyguların kavranması ve işlenmesi anlamına gelir. Modern psikanalitik psikoterapilerde duyguları ve düşünceleri birlikte ele almak daha fazla vurgulanır hale gelmiştir.
3. Duyguların ve arzuların dile getirilmesi
Duygular çevremizle iletişim halindeyken kendimiz ile ilgili biyolojik bir bilgi türüdür. Bu bilgiyi yüksek bilişsel işlevlerle birleştirmek davranışlarımız üzerindeki hakimiyetimizi arttıracaktır. Aynı zamanda duygular ve onların bağlı olduğu arzuları ve bu ikisinin etkileşimini engelleyen savunmaları fark etmek de önemli bir terapi hedefidir.
4. Anlam yaratma ve tarihsel yeniden kurgulama
Hepimiz belli ölçülerde anlam bulma zorluğu yaşayabiliriz. Bazen bulduğumuz/yarattığımız anlamlar da işlevsel olmamızı engelleyebilir. Örneğin anne ve babasının ayrılmasının sorumluluğunu kendisinde olduğunu düşünen biri, anlam yaratmakta zorluk yaşamamaktadır. Fakat yarattığı bu anlam, kişinin kendisine dair yargılarını etkilemekte ve işlevsel olmasını engellemektedir. Bu da tarihsel yeniden kurgulamanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.
5. Bilinçdışı güdülere yönelik farkındalık
Freud psikanaliz tekniğini oluşturmaya başladığından beri madde bir ile beraber en önemli ve temel varsayımlardan biri de budur. Kişi bilinçdışında yer alan güdülerinin ne kadar farkında olursa o kadar özgür şekilde karar verebilir hale gelecektir. Örneğin neden hep aynı erkek ya da kadınlarla beraber olduğunu bilmeyen ama bundan şikayetçi olan birisi bilinçdışında hangi güdülerin seçimlerinde rol aldığını anlayarak seçimleri üstünde kontrol sahibi olabilir.
6. Özne olma deneyimini arttırmak
“Öğretmen bana düşük not vermiş”, “Beni hiç anlamıyor” gibi cümleleri hepimiz sık sık duyarız. Cümleyi bu şekilde kuran birinin olanlar üzerindeki etkisini yok saydığını ya da hiç görmediğini fark etmek zor değildir. Varoluş biçimimizin başımıza gelenlere olan katkısını fark etmek önemli bir terapi hedefidir. Bu şekilde olayların üzerindeki sorumluluğumuzu fark edebilir ve bu sorumluluk doğrultusunda hareket edebiliriz.
7. Özne olmanın kısıtlarını kavramak
Başımıza gelen/yaşadığımız olaylarda sorumluluğumuz vardır. Fakat bütün sorumluluğun bizim olmasının imkânı yoktur. Her zaman farklı etkenler hayatımızı etkilemeye devam edecektir. Bu nedenle sorumluluklarımızın yanında hayatın rastgeleliği de kabul etmek ve bu rastgeleliği tolere edebilmek gerekmektedir.
8. Yeni bir ilişki deneyimi ve terapötik ilişkinin içselleştirilmesi
Her ilişki iyileştirir, en çok da terapötik ilişki iyileştirir. Terapist ile kurulan bu yeni ilişki birçok kuramcının da belirttiği gibi içselleştirmeye en uygun ilişkidir. Hasta terapisti ile geçmiş ilişkilerine benzer ilişkiler kurmak ister, bu talepler yorumlandıkça, bu taleplerin kökleri anlaşılır ve farklı ilişki biçimlerinin temelleri atılır.
9. Duygulanımın iletilmesi
Bu başlık bir sonraki başlıkla beraber değerlendirilmelidir. Bu karşımızdaki kişi anlamaktan bir adım ötesini ifade etmektedir. Hastanın hissettiklerini terapistin de hissetmesini ve ona uygun yanıtlar vermesi ifade eder. Bu sürecin neredeyse hepsi bilinçdışı süreçte gerçekleşmektedir. Terapistin görevlerinden biri de bu süreçleri anlamak ve hastanın yararına şekilde kullanmaktır.
10. Kapsama
Bu çocuk gelişiminde de önemli bir kavramdır. Kısaca çocuk ya da hasta kendisine ağır gelen taşımakta zorlandığı duyguları bakım verene/terapistine aktarır ve onda bu duyguların uyanması için çaba harcar. Bu süreç bilinçdışı olarak işler. Terapist aktarılan bu duygu ve düşünceleri kapsayıcı bir şekilde kabul etmeli ve işlemelidir. Daha sonra uygun şekilde bu duygu ve düşünceler hastaya geri verilir.
11. Kopmalar ve onarımlar
Her insan ilişkisinde olduğu gibi terapötik ilişkide de kopmalar olur. Bu durumların onarılması daha güçlü ve derin bir ilişkinin gelişmesini sağlar. Gelişen bu ilişki biçimi de kendi başına iyileştirici bir etkiye sahiptir.
12. Buluşma anları ve bilincin ikili açılımı
Terapötik ortamda rollerin ve ortamın bir anlığına da olsa farklılık kazanmasını ve iki kişinin beklenen rollerinden farklı şekilde hareket etmesini ifade eder. Terapist ve hasta bir anlık da olsa birbirlerine farklı bir şekilde bakma fırsatı bulurlar.
13. Zihinselleştirme
Kendimizin ve karşımızdaki kişinin arzuları, duyguları ve inançlarını anlamak ve bunlara göre tepki vermek anlamına gelir. Bazı terapi türleri temelde zihinselleştirme becerisine odaklanmaktadır.
Kaynakça
Safran, J. D. (2014). Psikanaliz ve psikanalitik terapiler. Okuyan us.