top of page

Psikanalitik Açıdan Kaygı: Türleri, Nedenleri ve Savunma Mekanizmaları

Güncelleme tarihi: 6 Kas 2024



Kaygı nedir ?

Kaygı Nedir ?

Kaygı, tehlike korkusu ve beklentisiyle karakterize edilen evrensel bir insan duygusudur. Kaygıya genellikle artan kalp ve solunum hızı, terleme, titreme, baş dönmesi, kas gerginliği ve gastrointestinal sıkıntı gibi fizyolojik belirtiler eşlik eder. Çaresizlik, dehşet ve kıyamet duygusuyla ve kaygının çoklu ve şiddetli fizyolojik belirtileriyle karakterize edilen yoğun kaygı durumlarına panik ataklar denir. Bu semptomlar korkuya da eşlik edebilse de, "kaygı" ve "korku" doğaları ve kökenleri bakımından farklılık gösterir. Kaygı; içsel ve bilinçsiz bir tehlikeye verilen bir tepkidir. Korku; dış gerçeklikten gelen kolayca tanınabilen bir tehdide verilen bir tepkidir. Kaygı, psikopatolojiye yönelik psikanalitik yaklaşımda merkezi bir rol oynar çünkü her nevrotik semptom kaygıdan kaçınma girişimini temsil eder. Savunmalar başarısız olduğunda, kaygı bilinçli hale gelir ve uzun süreli veya yoğunsa, kaygı bozukluklarında olduğu gibi patolojik durumlara neden olur.


Psikanalitik Açıdan Kaygı Türleri

  • Süperego kaygısı; En olgun kaygı olarak düşünülebilir, davranışlarımızın içsel bir standarda(Ahlak) uymadıklarını düşündüğümüzde hissettiğimiz suçluluk duygularını veya vicdan azabını ifade eder.

  • Kastrasyon kaygısı; Oidipal evrede, kaygı misilleme yapan bir ebeveyn figürünün cinsel organlara verebileceği olası hasara veya kaybına odaklanır. Bu korku, metaforik olarak başka bir vücut parçasının kaybı veya başka bir fiziksel yaralanma olarak ifade edilebilir. Geniş anlamda bendenimizin bütünlüğüne karşı bir tehdit hissettiğimizde yaşanır.

  • Sevilen nesnenin sevgisinin kaybı; Gelişimsel hiyerarşide biraz daha erken bir kaygıya geri dönersek, önemli bir diğerinin (ebeveynin) sevgisini veya onayını kaybetme korkusunu ifade eder.

  • Sevilen nesnenin kaybı; Yalnızca nesnenin sevgisini değil, aynı zamanda nesnenin kendisini de kaybetme olasılığıdır, buna genellikle ayrılık kaygısı(separation anxiety) denir.

  • Zulüm görme kaygısı; Dışarıdan gelen zulmeden nesnelerin kişiyi içeriden istila edip yok edeceği kaygısıdır.

  • Parçalanma kaygısı; Bir nesneyle birleşme yoluyla kişinin kendilik duygusunu veya sınırlılığını kaybetme korkusundan veya kişinin benliği, çevredeki diğerlerinden gelen yansıtma veya idealleştirme tepkilerinin yokluğunda parçalanacağı ve bütünlüğünü kaybedeceği tehdidini içeren kaygı türüdür. Son iki kaygı türünü anlamakta güçlük çekmek normaldir. Çünkü bu kaygılar dil öncesi döneme aittirler ve söze dökülebilmeleri çok zordur.


Kaygı İle İlişkili Sorunlara Genel Bakış

Panik ataklar;

Ani şekilde başlayan, şiddetli korku veya rahatsızlık hissi içerir. Atak epizodu dakikalar içinde en üst düzeye ulaşır ve bu şekilde sınırlı bir süre devam eder. Beklenmedik şekilde tekrarlayan panik ataklar, bu atakların tekrarlanacağına ilişkin yoğun endişe yani beklenti kaygısına neden olur. Panik atak yaşamış bir çok hasta nedenin ne olduğunu bilmemekte ya da muğlak şekilde bir şeylerin bağlantılı olduğuna dair fikir yürütmektedir. Bunun nedeni panik atakların belirli bilinçdışı çatışmalardan/fantezilerden kaynaklanmasıdır. Panik ataklar sembolik anlam taşımaktadır. Hastalar bu anlamı kavradıkça, panik semptomları azalır.


Agorafobi;

Kişinin güç duruma düşeceği, utanç duyacağı, panik gibi yetersizleşme yaratan; kaçabileceğinden ya da yardım alabileceğinden endişe duyduğu ortam ve etkinliklerden korkmayı; bu gibi ortamlardan kaçma ya da kaçınmayı içerir. Saldırganlığı reddetmeye yaradığı düşünülmektedir. Tehdit edici olmayan, çocuksu bir duruş sergilerken, merkezi bağlanma figürlerini bilinçsiz bir şekilde kontrol etmeye de yaramaktadır.


Uygun yetişkin özerkliğini kurma konusunda kaygı;

Panik bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu ve yaygın anksiyete bozukluğu hastalarında yaygın olan özerklik konusundaki çatışmalar ve korkular aktarımda ortaya çıkar. İddialılık ve rekabetçilik, yıkıcı öfke ile karıştırılarak çatışma yaratmaktadır. Bu da kişilerin özerk olmada ve davranmada yaşadıkları sorunlara neden olur.


Sosyal fobi;

Kişide büyük sıkıntıya neden olan, kişiyi günlük etkinliklere katılmaktan alıkoyan şiddetli ve kalıcı sosyal kaygıdır. Kendini sergileme ve başkalarını gölgede bırakma konusunda çelişkili istekler suçluluk ve kendini cezalandırmaya neden olur. Rekabetçi istekler kabul edilemez saldırganlıkla ilişkilidir. Altta yatan yetersizlik duyguları telafi edici görkemli fantezileri tetikleyebilir ve bu da sıklıkla hayal kırıklığına yol açar.


Yaygın anksiyete bozukluğu;

Belirli etkinlik ya da olaylarla (örn., okul veya iş performansı, ekonomi, trafik, sağlık, savaş) ilgili olup süreklilik gösteren aşırı endişe halini içerir. Kişi, endişelerini kontrol etmekte zorlanır. Davranışsal/mental ve bedensel belirtiler vardır. Kişiler genellikle bilinçdışı olan çelişkili duygu ve isteklerin kontrolden çıkması korkusuyla rahatlama yeteneğinin olmaması ve sürekli tetikte olma ihtiyacındadırlar.


Travma sonrası stres bozukluğu;

Bedensel bütünlüğe tehdit oluşturan bir travmaya doğrudan veya dolaylı olarak (örn., tanık olarak) maruz kalanlarda, travma sonrasında başlayan ve başlıca belirtisi yoğun kaygı olan bozukluk. Bunaltıcı travma, ayrışmaya ve travmanın bilinçsiz tekrarına neden olur. Travma faillerine duyulan öfke, saldırganla özdeşleşmeye yol açabilir ve bu da suçluluk duygusunu sürdürür.


Kaygı İle İlişkili Sorunların Kaynaklarını Anlamak

Bilinçdışı

Psikanalitik bir bakış açısından, ruhsal içerik ya bilinçte kolayca bulunur ya da “bilinçdışı” olarak tanımlanan daha erişilemez bir alanda bulunur. Belirli istekler, duygular ve fanteziler bilinçsiz bir durumda tutulur veya bastırılır, çünkü acı verici, korkutucu veya kabul edilemez olarak deneyimlenirler. Bu da bilinçsiz olan ruhsal içeriklerin, temsil ettikleri duygusal tehlike nedeniyle bu durumda kaldığı anlamına gelir. Bireyler genellikle bu bilinçdışı isteklerin, fantezilerin veya duyguların bilinçte ortaya çıkmasına güvenliklerini potansiyel olarak tehdit edici veya ahlaki olarak kabul edilemez olarak tepki verirler. İstekler ve fanteziler ile bunlar hakkındaki içselleştirilmiş yasaklar arasındaki çatışmaya, merkezi bir psikanalitik ilke olan ruhsallık içi çatışma denir. İyi olma halindeki zihin, çatışma halindeki bir zihindir; Bu, ihtiyaçlar veya arzular gibi içsel istekler veya durumlar veya ilişkiler biçimindeki dışsal faktörler uyarlanabilir bir şekilde karşılanabildiğinde veya tatmin edildiğinde, esenlik korunabilir. Ancak, belirli duygular ve fanteziler hakkında önemli bir çatışma olduğunda veya dışsal faktörler tarafından isteklerin engellenmesi olduğunda, duygusal olarak ortaya çıkan semptomlar tetiklenebilir. Psikanalitik bir terapide amaç panik atakları, agorafobiyi ve diğer anksiyete semptomlarını ve tezahürlerini tetikleyen ruhsallık içi çatışmaları anlamaya ve açıklamaya çalışmaktır.


Savunma mekanizmaları

Kabul edilemez veya korkutucu bilinçdışı fanteziler ve hisler, bilinçli farkındalığın dışında işleyen savunma mekanizmaları adı verilen psikolojik süreçlerle bilinçten gizlenir. Aslında tüm savunmalar kaygıyla başa çıkmak için kullanılırlar fakat burada kaygı bozukluklarında görülen savunma mekanizmalarını özetlemek yerinde olacaktır. Bir savunma mekanizmasına örnek olarak inkar verilebilir. Bu süreçte birey, zorlayıcı, rahatsız edici bir hissin veya fantezinin varlığını reddeder. İnkarın kullanımına örnek olarak panik ve anksiyete bozukluğu hastalarının öfkeli hisler ve fantezilerin farkında olmaması verilebilir. Örneğin, hastalar öfkeli hislerini, daha yeni ifade etmiş olmalarına rağmen inkar edebilir veya öfkenin kendilerini içinde buldukları durumda uygun olmasına rağmen birine öfkelendiklerini kabul etmeyebilirler. İnkarın yanı sıra, çalışmalarda ve klinik gözlemlerde panik atakları ve anksiyete bozuklukları olan hastalar arasında belirgin şekilde bulunan diğer savunma mekanizmaları arasında kaşıt tepki oluşturma ve geri alma bulunur ve her ikisi de bunaltıcı ikilem ve ayrılık korkularının yönetiminde benzer şekilde kullanılır. Tepki oluşturma süreci, duyguların zıttına, örneğin öfkeyi, aşırı şefkate veya sevgi dolu duyguları, kin dolu duygulara (aşık çocuklar ve ergenlerde sıklıkla gözlemlendiği gibi) dönüştürülmesini içerir. Kişiler, öfkeli olmaları beklenen başkalarına yardım etmek için çaba gösterebilir ve ilişkiyi bozma riskine girmektense, ilişkisel bir çaba gösterebilirler. Geri alma sürecinde, bir birey, genellikle öfkeli olan, çatışmalı bir arzu veya fantezinin içsel deneyimi veya dışavurumunu sembolik olarak telafi eder. Bu sürecin bir örneği, hastaların başka bir kişi hakkında yaptıkları öfkeli yorumları "geri almaları" ve böylece böyle bir yorumun ilişkiyi tehlikeye atabileceği korkusunun artık var olmadığına kendilerini ikna etmeleridir. Örneğin, bir hasta, "Ondan nefret ediyorum ama onu gerçekten seviyorum" diyebilir. Kişiler genellikle bunun farkında değildir, ancak terapist tarafından tespit edildiğinde merakları harekete geçirilebilir. Somatizasyon, panik ve anksiyete bozukluklarında yaygın bir savunmadır, çünkü kabul edilemez duygular ve fanteziler bilinçsizce bedensel kaygılara odaklanılarak önlenir ve duygusal olaylardan ziyade bedensel olaylar olarak deneyimlenir. Bazen fiziksel semptomlar bilinçsiz bir fanteziyi sembolize eder.  Terapist, savunmaların varlığını ve anlamlarını belirlemeye çalışır ve bunları hastayla paylaşır. Amaç, altta yatan çatışmalı duyguları ve fantezileri keşfetmektir. Savunma mekanizmalarına dair daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.


Uzlaşma oluşumu

Uzlaşma oluşumu, zihinsel yaşamın bilinçdışı bir yönüdür ve kabul edilemez bir istek ile bu isteğe karşı savunma arasındaki uzlaşmayı sembolik olarak temsil eder. Semptomlar, rüyalar, fanteziler ve kişilik özellikleri uzlaşma oluşumları olarak anlaşılabilir. Panik ataklar ve diğer anksiyete semptomları genellikle kabul edilemez veya korkutucu saldırgan fanteziler, çelişkili bağımlılık istekleri ve bu fanteziler için kendini cezalandırma arasında bir uzlaşmayı temsil eder. Saldırgan istekler, hastanın güvenliği için gerekli olduğunu düşündüğü ancak kendisine karşı ikircikli duygular beslediği başkalarını kontrol etme yönündeki zorlayıcı çabalarında ortaya çıkar. Kabul edilmeyen ve kabul edilemez bağımlılık istekleri bu şekilde ifade edilebilir, çünkü hastanın dikkat ve rahatlık istekleri, fantezileştirilmiş fiziksel sorunlar için yardım arama yoluyla dolaylı olarak iletilir. Hastanın dehşeti ve sakatlığı, bu yasaklanmış istekler için kendini cezalandırma işlevi görür.


Benlik ve başkalarının temsili

Gelişim sürecinde, bireyler kendileri ve önemli ilişkileri olan diğer kişiler hakkında içselleştirilmiş (içsel zihinsel) temsiller oluştururlar. Psikanalitik bir bakış açısından, bu temsillerin doğası ve gelişimi ruhsal semptomların ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Gelişimsel olarak merkezi ilişkilerin bu içselleştirilmiş modelleri, bilinçdışı etki yaratmaya devam eder ve insanların ilişkileri görme biçimlerini, başkalarından ne beklediklerini ve başkalarına karşı nasıl davrandıklarını şekillendirir. Klinik ve araştırma kanıtları, şiddetli anksiyete ve panik ataklarına karşı savunmasız olan hastaların, kontrol, aşırı koruma ve reddetme beklentileri de dahil olmak üzere belirli içselleştirilmiş temsil kalıplarına sahip olduğunu göstermektedir. Klinik olarak, sıklıkla korkutucu, huysuz ve yargılayıcı bakıcıları tanımlarlar. Bu temsillere dayanarak, genellikle ilişkilerinin kolayca bozulacağını ve özellikle ayrılık ve öfkeyle ilgili bir dizi duygu ve deneyimin güvenli olmadığını öngörürler.


Zihinselleştirme

Zihinselleştirme, kişinin kendisinde ve başkalarında zihinsel durumlar açısından davranışı kavrama kapasitesini ifade eder. Kaygı bozukluğu olan hastalar için, kaygı semptomlarına içsel, duygusal katkıda bulunan durumların bilgisinin olmaması, zihinselleştirmede odaksal bir bozukluk olarak görülebilir. Hastalar genellikle bu duygusal katkıda bulunan durumları savunmacı bir şekilde reddeder ve semptomların altında yatan korkutucu hislerden ve fantezilerden kaçınmak için bilinçsiz bir çabayla "bilmediklerini" ifade ederler. Bu nedenle, panik ve kaygı semptomları "birdenbire" ortaya çıkmış gibi hissedilebilir. Psikanalitik psikoterapi, kısmen hastaların kaygı semptomları hakkında zihinselleştirme kapasitesini geliştirmelerine yardımcı olur. Kaygı semptomları, bilinçsiz duygusal çatışmalar ve hastaların kendilerini içinde buldukları dış stres kaynakları tarafından nasıl tetiklendikleri arasındaki ilişki hakkında daha fazla anlayış sağlar.


Sonuç

Sonuç olarak, kaygı, bireyin bilinçdışı çatışmalarının, bastırılmış duygularının ve arzularının dışavurumu olarak düşünülmesi gereken, evrensel bir insani deneyimdir. Bu duygunun farklı türleri, kişinin gelişimsel süreçleri ve bilinçdışı tehdit algılarıyla şekillenir. Kaygı semptomları, bireyin bilinçdışı fantezilerini ve duygusal çatışmalarını savunma mekanizmalarıyla yönetme çabasının bir göstergesi olarak ortaya çıkabilir. Bu süreç başarısız olduğunda, panik ataklar, fobiler veya yaygın kaygı bozuklukları gibi patolojik kaygı durumları gelişebilir. Psikanalitik terapi, kaygının kökenindeki bilinçdışı dinamikleri açığa çıkarmayı ve bu semptomların altında yatan çatışmaları anlamlandırarak hastaya içsel bir çözüm sunmayı amaçlar.


KAYNAKÇA

  1. Gabbard, G. O. (2014). Psychodynamic psychiatry in clinical practice. American Psychiatric Pub.

  2. Geçtan, E. (2006). Psikodinamik psikiyatri ve normaldışı davranışlar. Metis Yayınları.

  3. Milrod, B. (1997). Manual of panic-focused psychodynamic psychotherapy. American Psychiatric Pub.

  4. Lingiardi, V., & McWilliams, N. (2015). The psychodynamic diagnostic manual–2nd edition (PDM-2). World Psychiatry, 14(2), 237.

  5. Karakaş, S. (2017). Prof. Dr. Sirel Karakaş Psikoloji Sözlüğü: Bilgisayar Programı ve Veritabanı - www.psikolojisozlugu.com (sürüm: 5.2.0 / 2022)





İLETİŞİM

(+90) 543 282 83 39 

Klinik Psikolog / Psikoterapist Kadir NİĞDELİ

 ©2022

bottom of page